Video Klip


16 Ekim 2007

AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir...

Ataol BEHRAMOĞLU

HABERİN VAR MI TAŞ DUVAR?

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..

Ahmet ARİF

GECE YOLCUSU

Bir yel esti usul usul
Ayva güldü nar ağladı
Ömrüm durdu ömrüm sustu
Sanki gece geliyordu
Gece geldi yıldız oldu
Bahar oldu çiçek oldu
Dediler ki gül ey insan
Gecenin yolcusu geldi
Hoş geldin yazık ömrüme
Gözlerimdeki yaşlara
Sensiz geçen boşa geçmiş
Hoş geldin gülüm ömrüme
Sonrası güzdü yağmurdu
Soluksuz bir hıçkırıktı
Paramparça ağlamakt
ıGüpegündüz kör olmaktı
Ne olursun anla artık
Gitsem ayrılık kalsam çöl
Yum gözümü çürüyor her şey
Bir sen varsın kal benimle
Sen gidersen ne kalır ki
Ömrüm susuz bağlarında
Sen giderken dayanamam
Ne olursun kal benimle

İlkay AKKAYA

15 Ekim 2007

YEŞİL ERİĞİM

Sevgilim
Yeşıl eriğim benim
Ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin
Hapiste günler ağır geçer diyordun
Olsun be ben vazgeçtim zurriyetimden
Yeterki yetim bir çocuk gibi bırakma beni
Zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime
Kaldır öpülesi alnını ve bak bana
Gordünmü gülüm bir tek gözlerim değişmedi gene
Bır tek gözlerim

Açılır açılır gözleri gülümün
İçlerinde yeşil çam ağaçları
Uyanışların en tazeleri
Odamızdan geçer gülüm seninle

Feriğim fidanım feryadım
Hey benim zizil parmak
Memleket gözlüm

Geceleri hep peşinden koşar
Göğsüme takıp yönümü bulduğum
Kalp verdin onur verdin
Yetmez mi deli fişeğim

Feriğim fidanım feryadım
Hey benim zizil parmak
Memleket gözlüm

Benım en buyuk kudretim
Senin sahiden şehrimde olduğunu bilmek
Hatta şu an ıslak şehrimde geceliğinle balkondasın
Bende dokunmaya çalışıyorum ince parmaklı ellerine
Kaldır öpülesi alnını ve bak bana
Yoroz değil kararan
Yüzümde ışıgından ayrılmanın kederi
Birazda işte geldik gidiyoruz ün hüznü var
Ama gördün mü gülüm
Bır tek gözlerim değişmedi...
yineBir tek gözlerim

Volkan KONAK

30 Ağustos 2007

ISLAK GÜL

Seninle paylaşmak uykularda en büyük günahları
Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra.
Alır, götürür beni kokun uzaklara, en uzaklara
Ağzın; dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları

Tenin çekiyor beni, tenin tutmuş saçlarımdan
Afrikalı kölenim senin, esirinim, mecburunum
Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum
Ölürüm, çekersen ellerini avuçlarımdan

Dönsün başım, tutuşsun damarlarımda kanım
Gel, otur yanı başıma, erişilmez kadınım
Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini
Ser önüme, bir hazine gibi güzelliklerini

Sana en muhtaç olduğum şu anda gel.
Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel...

Ümit Yaşar OĞUZCAN

06 Ağustos 2007

SONSUZ HUZUR

Sana mutluluk vaadetmiyorum ki ben
Bir ömür savaşmalısın benimle.
Bir lokma da olsa,
ortağı olmalısın aşımın
Teselli vermelisin, en zayıf anımda.
Sevgi tutmalı bizi ayakta
o sevgi için yaşamalıyız.
Dik olmalı başın, yalnız omuzlarımda ağlamalısın.
“Yalnız beni sev” demiyorum, yalnız benim olmalısın!
Seni,
Seni sen yapan kişiliğin sevdirdi bana
Hayalimden gitmeyen yüzünde değilim.
Sana dokunmak değil, seni hissetmek istiyorum,
Seninle ağlamak, seninle gülmek derdim.
Sana mutluluk vaadetmiyorum ki ben,
İkimiz için
sonsuz bir huzur istiyorum.

Hasan Ercan ABASLI

25 Temmuz 2007

Aşktan Nefes Alamadığım Yerde

Çocukluğumun bahçesiydin sen
Bütün bilinen mutluluklardan uzakta,
O sarışın akşam üstlerinde,
Istırabın eşiğinde…
Nefesim sıkıştığında seni sevmekten
Ömrümü okurdum o acı neşede,
Boşalırdı ağzımdan o kanlı nefes
Sonra çok özlendiği için acımasızca talan edilen
Her baharda dönerdim oraya…
O sarışın akşamüstleri
Hiç gitmediğim uzaklardan döndüğüm yer olurdu…
Bilinen bütün mutluluklardan uzakta
Kalırdım orada,
Kalırdım çocukluğumun bahçesinde,
Aşktan nefes alamadığım o yerde…

Cezmi ERSÖZ

30 Haziran 2007

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU

SEVGİLERDE

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı

Behçet NECATİGİL

28 Haziran 2007

AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ

Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili. O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır. Gelir
ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur. Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar. Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular yoktur. Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili. İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya... İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.
İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu. Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara... Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...
İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler, kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...
Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş, anneler ve korkular başlayacak... Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...
Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış. Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...
Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...
Aşkta yarın yoktur sevgili...

Cezmi ERSÖZ

SENİNLE ÖLMEK İSTİYORUM

Dag basinda bir avci kulubesi,
Yerlerde diz boyu kar,
Ocakta ates,
Disarda ruzgar
Hadi gel,
Once sevismeliyiz uzun uzun,
Yerdeki ayi postunun ustune uzanmaliyiz.
Butun vucudunu santimetre karelere ayirip,
Birer birer opmeliyim.
Ve sonra simsiki sarilmaliyim
sana,
Boylece olmeliyiz
Aradan yillar gecip,
Bizi bulduklari zaman,
Etlerimiz curumus olsa da,
Kemiklerimiz ayrilmamali
birbirinden.
Hadi gel.
Nefes almak huner degil.
Seninle olmek istiyorum...

Ümit Yaşar Oğuzcan

20 Haziran 2007

CANIM

Canım, sevdiğim, yüreğim
Bu duvarlar bizi ayırmaya yetmez bilesin
Bu kapılar, bu demir parmaklıklar hava inan
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem bir nedeni vardır
hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi...

Yılmaz GÜNEY

14 Haziran 2007

Aşk Üstüne

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. “Peki o ne yaptı” deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. “Acılara tutunarak” yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki…. Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası….
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini…
Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin…..
Nazım HİKMET




Sevmek mükemmel bir iş delikanlım.
Sev bakalım...
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin sana,
seeeeev
sevebildiğin kadar...

Nazım Hikmet

12 Haziran 2007

KARIMA MEKTUP

Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşayamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacıs
ı en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor
gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzım'a!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının
acısını toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.

Nazım Hikmet RAN

GİTME KAL

Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
Gözyaşlarını aklına getir
"GİTME KAL" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme aklına getir

Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmurlar kesilince
Çırılçıplak kayada yeşerir incir ağacı
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir

Her şeyi her şeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir

Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın her yerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir

Ne’çok severdik seni aklına getir

ARİF DAMAR

11 Haziran 2007

SICAK SAKLAYIN GECELERİMİ

Geçici ayrılık benimkisi
ilkyaz çiçeğine gebeyim
ağıtlar yakmayın adıma
ben ölmedim ölmeyeceğim

sıcak saklayın gecelerimi
karlar altından çıkıp geleceğim
düşlerinizin ateşinden
ılık bir rüzgar gibi eseceğim

demlice bir çay koyun üstüne
aç çocuk gibi besleyin sobayı
nasıl tütüyorsanız gözlerimde
öylece tütsün buharı

uzunca serin yatağımı
boyunca uzansın ayağım
el aman deyince gece
usulca kıvrılır yatarım

can canım canlarım
hazır mı koynunuzdaki yerim
gün olur gecikmiş çocuk gibi
bağıra çağıra gelirim

Nevzat Çelik

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmet ARİF

10 Haziran 2007

BABAMA SELAM SÖYLE

Karlı bir akşamdı ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık; gittin
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!

İclal Aydın

SENİ SEVİYORDUM

Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi... Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi
İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri
SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu
Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte... Güldüğü zaman yukarıya bakardı;
Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...
Ne güzeldiler sen bilmiyordun...
BEN SENİ SEVİYORDUM...
Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler
Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu
Geri dönüyordu, çoğalarak
Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteleyişim oluyordun
Kalp ağrısı oluyordun,
Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,
Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,
Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk
Cesurduk...
Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...
Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...
Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun
Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra
Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları
Derken bir gün uzaktan gördüm seni...
Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı
Kalbimi acıttı her zamanki gibi...
Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun
Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...

İclal Aydın

09 Haziran 2007

BANA BİR ŞARKI SÖYLE

Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden
Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün ge
lGök mavisinden, deniz mavisinden
Bana bir şarkı söyle
İçimde bir şey kımıldıyor
Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum
Bir baksana ne haldeyim deli divane
Yaralıyım, çaresizim umutsuzum
Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Dökül karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin aksın içimde bir pınar gibi
Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
Bana bir şarkı söyle
Bazan kar nasıl hazin yağar bilirsin
Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı
İşte öyleyim, kapkarayım bugün gel
En hüzünlü sesinle, en dokunaklı
Bana bir şarkı söyle

HAYAT BİZE MUTLU OLMA ŞANSINI VERMEDİ

Hayat bize mutlu olma şansı
vermedi
Biz kendimizden başka
Herkesin üzüntüsünü
Üzüntümüz,
Acısını acımız yaptık.
Çünkü Dünya'nın öbür ucunda,
Hiç tanımadığımız bir insanın
Gözyaşı bile içimizi parçaladı...
Kedilere ağladık
Kuşların yasını tuttuk.
Yüreğimizin yufkalığı
Kimi zaman hayat karşısında
Bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir
İnsanın insana yanması
Sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin
derdine üzülmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep
Üzüldüm, hep yandım..
Yaşamak ne güzeldir be sevgili
Sevinerek, severek, sevilerek,
Düşünerek...
ve o vazgeçilmez sancılarını
Duyarak hayatın

08 Haziran 2007

NOKTA NOKTAM

Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım

Beni anlatmış sana ve sen ona “Unuttum artık onu” demişsin.

Hem bu sözü gülerek, Medar-ı iftihar ile söylemişsin.

Unutamazsın Nokta Noktam Unutamazsın!

Çünkü; unutmak için önce unutulmak gerek Oysaki ki sen,

Hala bende esen, Eski kavak yelisin. Unutamazsın…

Kan değil, tüküremezsin, Ruj değil, silemezsin

Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım

İki heceli erkek adımı Unutamazsın Nokta Noktam Unutamazsın!

Seninle biz, halâ bir kabukta İki badem içi gibiyiz.

Baharsın; kokacaksın Güneşsin; yakacaksın.

Sabah yatağım kadar rüyâ dolu Sabah yatağım kadar sıcaksın

Unutamam Unutamazsın! Şimdilik bu kadar.

Öbür mektubuma daha diyeceklerim var

Darılma bana, gücenme sakın Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan

Binlerce selam sana.

Bahar başladı nokta noktam

Ankara’da bahar, veriminde toprak ana

Aylar var ki sana tek satır yazamadım

Oysa ki şimdi mevsim bahar Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var

Artık yazmalıyım. Takvime baktım bu sabah, ayrılalı beş ay olmuş.

Düşün ki Nokta Noktam Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder.

Bunca uzun ayrılıksa; İnan bana Nokta Noktam İnsanı, herşeye küskün eder.

İnan bana… Dargınlığım herkese Ve tek hasretim sana Düşünüyorum…

Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum.

Bu yolun sağında yükselen

Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen Bahçesinde iri yedi veren, kayısı gülleri açan evi düşünüyorum.

Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı Ablan yanımda çorapsız gezerdi,

Baş örtüsüz annen. Düşünüyorum…

Bu mevsimde baban, Her akşam bir yerine iki içerdi.

Miyoplaşınca gözleri “Şair, iç be oğlum bahar dişidir doğurur” derdi.

Bahar başladı Nokta Noktam.

Ankara’da bahar,

Gönül ufkunda yağmur bulutları Cennet olsa artik sevmiyorum

Sevmiyorum sensiz baharı…